12 Mayıs 2009 Salı

ESKİ SİNAGOG MEYDANI

Eski Sinagog Meydanı
EAN 9789750506475
Fiyat 21,50 TL
Yayın No İletişim - 1364
Dizi Çağdaş Türkçe Edebiyat-190
Sayfa 421
Baskı 1.Baskı Şubat 2009, İstanbul
Yazar Öykü Didem Aydın
Editör Belce Öztuna
Kapak Suat Aysu
Uygulama Hüsnü Abbas
Düzelti Begüm Güzel
Baskı ve Cilt Sena Ofset

Almanya’nın Köln ve Freiburg kentlerinde geçen tekinsiz bir hikâye. Cesedi Ren Nehri’nden çıkan eski dazlak Kerstin… Kerstin’in cinayetten mahkûm sevgilisi Türk göçmen Cihad, uyuşturucu bağımlısı Tina’nın kayboluşunun sırrı ve Neo-nazilerin oynadığı 14 kelimelik dehşet oyunu…
Kanlı bir bıçaktan yola çıkarak Cihad’ın masumiyetini kanıtlamaya çalışan kriminolog Aşkın… Uluslararası Suç Merkezi’nin güvenli koridorlarından Almanya sokaklarında dedektifliğe uzanan, gerçekle kurmaca arasındaki sınırın kalktığı bir macera...
Öykü Didem Aydın, paralel iki aşk hikâyesi ve polisiyeyi yarıştırırken en temel insani sorulara da yanıt arıyor: İnsanları bir arada tutan nedir? Konuştuğumuz diller ne anlatamaz? Kimliğimizi belirleyen nerede doğduğumuz mu, nerede büyüdüğümüz mü? Suç ve ceza, masumiyet ve mahkûmiyet, aidiyet ve kimliksizlik kavramlarını sorgulayan, sürükleyici ve sarsıcı bir roman.


Uyarı: "Lütfen filmi anlatma... dur sakın sonunu söyleme!" diyenlerdenseniz, okumanızı burada bitirmenizi, aşağıdaki metni okumamanızı tavsiye ederiz. Sonra tekrar bekleriz :))


“ESKİ SİNAGOG MEYDANI” HAKKINDA

B İ R İ N C İ D Ü Z L E M
Kapı Çalındığında

Roman, Cihad adlı bir hapishane-kaçağının, Köln’den Freiburg’a gelerek Suç ve Ceza Araştırmaları Merkezi’nde görevli, Türk kökenli bir kriminolog olan Dr. Aşkın Vonalı’yı bulması ile başlar. Cihad, Vonalı’yı bulduğu sırada, Vonalı, kendisi gibi hukukçu olan kuzeni Şila’nın “Devlet Sınavı bitirme ödevini” temize çekmektedir. Romanın ilk sayfaları, okunurluğunun da sınırlarını çizercesine Vonalı’nın, otuzuncu yaş gününde kendisine gelen kitaplardan biri olan Schlink’in “Okuyucu” romanı üstüne düşüncelerinden, hayatından kesitlere işaret eden bilinç-akışı bir monologtan oluşur. Çalıştığı “Merkez”de yürüttüğü bilimsel araştırmaların; kuzeninin bitirme ödevini temize çekmek zorunda kalmasının ve sadece ima edilen pek çok şbaşka ieyin Vonalı’ya bunaltı verdiği, sıktığı anlaşılır (romanın ilerleyen bölümlerinde İstanbul’da aynı köşkte birlikte büyüdükleri kuzeniyle arasında oldukça çalkantılı ve şiddet dolu bir dostluk-ilişkisi olduğunu öğreneceğiz). Henüz okumadığı “Okuyucu” üstüne yürüttüğü tahminlerden, Vonalı’nın, bunun bir aşk hikayesi olmamasını dilediği, olacaksa bile “can acıtan” ve “geçmişle hesaplaşma” anlamına gelen bir hikaye olmasını istediği anlaşılır. Almanya, geçmiş, televizyonu-olsa-ne-yapacağı, gecenin bu vaktinde adet olduğu üzere” Dachau’dan kurtulan Israel Klugmann hikayesine karışan telefon seksi reklamlarını mı izleyeceği yolundaki alaylı-düşünceleri ve soruları içinde yalnız gecesi bunaltıyla sürerken çalmıştır kapısını Cihad.
Cihad'ın Hikayesi
Cihad, zor da olsa, Dr. Vonalı’yı kendisini dinlemeye ikna eder ve beş yıl önce meydana gelen “olayı” ile ilgili hikayesini anlatır: “Cihad, Almanya’da yaşayan bir Türk gencidir. Üç erkek kardeşin en küçüğüdür. Misafir işçi/göçmen bir ailenin çocuğudur. “Ondörtler” lakaplı bir dazlak çetesinin eski mensubu olan, ancak daha sonra çete ile bağlarını koparan Kerstin adlı dazlak bir kızı sevmiştir. Kerstin, Cihad’ın çocukluk arkadaşıdır ve onunla uzun yıllar beraber olmuşlardır. Cihad ve Kerstin, Kerstin’in ölümüne kadar, beraber bir dükkan işletmiştir. Dükkanda, “fan article” (çeşitli kişi ve grupların hayranı kimselerin satın aldığı ünlü-eşyaları) adı verilen eşyalar satılmaktadır. Ancak Kerstin, Üçüncü Reich döneminden kalan bazı nazi eşyalarını da gizlice neo-nazilere satmak istemiş ve bu nedenle eski çetesi ile görüşmeyi sürdürmüştür. Cihad, bu duruma hep karşı olmuştur ama Kerstin, Cihad’a onlarla kişisel ilişkiyi kestiğini belirtmiştir.
Kara Çarşaflı Saldırgan
9 Kasım 1999 tarihinde, gece vakti, üzerine kara çarşaf giymiş bir kimse, Cihad’la Kerstin’in Köln’ün Ehrenfeld semtindeki ortak-evlerine gelerek yarı uykulu olan Cihad’a saldırmıştır. Boğuşma sırasında Cihad kendisine saldıran bu çarşaflı meçhulü öldürmüştür. Heyecan ve telaş, Cihad’a cesedi Ren Nehri’ne atmasını telkin etmiştir. Birkaç gün sonra Ren’den Kerstin’in cesedi çıkarılmış ve Kerstin ve Cihad’ın –Kerstin’in eski dazlak arkadaşlarıyla görüşmeyi sürdürmesi yüzünden- tartışmalarla süren arkadaşlığı, diğer delil ve emareler, katilin Cihad olduğunun sanılmasını kolaylaştırmıştır. Yapılan yargılamalar sırasında, Cihad, kendisine saldıran kimsenin Kerstin olduğu iddiasını kabul ettirememiş, Köln Mahkemesi, Cihad’ın, kız arkadaşını, ortak evlerinde hunharca öldürdüğü kanısına varmıştır. Böylece Cihad, (hapis cezasının ardından kesin olarak Almanya’dan sürülmek üzere) cinayetten mahkum edilmiştir.”
Hapishaneden Kaçış
İşte, Cihad, hapis yattığı cezaevinden kaçarak, Uluslararası Suç ve Ceza Araştırmaları Merkezi Kriminoloji Grubu’nda çalışan bir Türk’ten, Dr. Vonalı’dan yardım istemeye gelmiştir. Cihad’ın bir gece yarısı, Vonalı’nın -çalıştığı Merkez’e çok yakın olduğu için- oturduğu Ziraat Okulu Yurdu’na (Landwirtschaftsschule) gelmesi Vonalı’yı korkutur önce. Cihad, Vonalı’ya hapishaneden kaçtığını hemen söylememiştir. Takip eden günlerde bunu da söyleyecek ve kaçışı nasıl organize ettiğini, şu anda İstanbul’da Cihad sanılan bir başkasının, kendi yerine cezaevinde yatmakta olduğunu anlatacaktır. Yani Cihad, kendisini Türkiye’ye kaçmış göstermiş ve orada bir başkasının cezaevine kkonulmasını sağlamıştır.
Kimliksiz Kaçak
Vonalı, Cihad’ın bir kaçak olduğunu sezer ama Cihad’ı kategorik olarak birden reddetmekten de korkar. Cihad’ın kendisini ziyaret ettiği gecenin sabahı “Merkez”de yaptığı internet ve arşiv araştırmalarından bu olayla ilgili hiçbir haber ve kayıt bulamamış, Cihad’ın tam olarak kim olduğunu ve ne istediğini anlamamış, hatta onun akıl hastası ya da tehlikeli bir suçlu olduğu endişesine düşmüştür. Çünkü Cihad, Vonalı’ya, kimliğini ortaya koyan belgelerle gelmemiştir. Kimlik belgelerinin, Kerstin’le birlikte oturdukları evin, kendisine ait ne varsa ya yakıldığını ya da kendisinin yaktığını söylemektedir.
Eski Mahkum Kriminolog
Yine de daha önce kendisi de (polislere bir elektrik süpürgesiyle tehlikeli şekilde) saldırmak suçundan haksız yere cezalandırılmış bir eski-mahkum olan Vonalı, belki bir danışma duygusu içinde belki de -Cihad’ın davasını kullanararak çarpıcı sonuçlara varacak- bir başka bilimsel eser çıkarmak üzere Cihad’a yardım etmeyi seçecektir. Daha önce yazdığı, “Göçmenler ve Suç” adlı monografisi, akademik çevrelerde yankı uyandırmıştır.
Kitap Fikrine Karşı Kurtuluş Fikri
Cihad, bir sonuca ulaşamasalar bile hikayesinin yazılmasını istemiştir Vonalı’dan. Yine de, Vonalı’yı, bu hikayenin peşine gitmeye sürükleyen neden hangisi olursa olsun, değişip dönüşecek ve Cihad’ı “kurtarma” tutkusuna varacaktır. Vonalı’yı bu tutkuya iten kişisel-ailevi-kültürel ve psikolojik nedenler, tüm romana yayılmıştır aslında. Vonalı’nın, İstanbul’da orta-üst sınıfa mensup bir ailenin çocuğu olduğunu anlıyoruz. Robert Kolejde okumuş, bahçeli ve havuzlu bir köşkte büyümüş. Babası, toplumcu-eylemci bir avukat. Türkiye İşçi Partisi eski üyesi bir senatörmüş eskiden. Annesi, köşe-yazarı. Kuzeni Şila’nın annesi, Vonalı’nın teyzesi, Şila’nın babası da İstanbul’da siyaset bilimi hocası. Vonalı’nın babasının kuşağına egemen olan dünyayı-kurtarma, işçi sınıfını-kurtarma eylemciliğininin, 1980 kuşağının apolitik Vonalı’sında bıraktığı iz, herşeye rağmen –en azından bir insanın hikayesinde- eyleme geçme kararlılığı olsa gerek. İnsanlar siyaset yaparken, hapse girerken vs. Vonalı “okumuş ve yetişmiş.” Vonalı “toplumculuk nasıl bir şeyse” diye sorarken, aslında soyut ve genel kurtuluşlara inanmadığını da belirtiyor. Bunun dışında, kolejlinin Almanya’da ne aradığı sorusu da, çocukları daha çok Amerika’da bulunan orta-üst sınıf Türk ailelerinin durumundan farklı bir durumu olduğunu gösteriyor onun. Belli ki Vonalı da, kuzeni Şila da oldukça ayrıksı –maverick- tipler.
Şair/Yazar-Hukukçunun Parçalanmış Kurgusal Benliği
Belki de romanın en arka planında, şair-hukukçu (Dichter-juristin) bir yazarın, başka bir şair-hukukçu “Dichterjuristin” kahramanı aracılığı ile kaleme aldığı “kitap” düşüncesi bulunmaktadır. Romanda, sanki yazarın, hatta yazarın kurmacasal-düşsel kahramanının yaşam öyküsüyle, okuduğumuz romanın asıl kurmaca polisiye hikayesinin yarıştığına ve çatıştığına, birbirlerinden özgür olma mücadelesi verdiklerine de gönderme yapan çok sayıda satır buluyoruz. Ayrıca romanda bir polisiye ile bir aşk hikayesi de yarışmaktadır ama önce polisiye çatının özeti ile devam edelim:
Köln'e Yolculuk - Karakterlerle Tanışma
Vonalı’nın ilk işi, Köln’e Cihad’la birlikte giderek, Cihad’ın davasının tutanaklarını Köln’d bulunan Eyalet Mahkemesi’nden bulmak, Cihad’ın kardeşleriyle tanışıp görüşmek ve olayın olduğu yerler hakkında fikir edinmektir. Tutanakları almak için, mahkemeye yazdığı talebine “bilimsel araştırma” süsü verir. Anababaları mütevazı işçi kökenli olmasına rağmen Cihad ve iki erkek kardeşi, Almanya’da çok daha fazla para kazanmak istemiş ve bu amaçla bir sahte-evlilik-tellallığı çetesi kurmuşlardır. Kerstin’in teyzesi ile Cihad’ın erkek kardeşleri ortak olarak “tefecilik” işleri de yapmışlardır ve Kerstin öldükten sonra da yapmayı sürdürmüşlerdir. Romanın sonlarına doğru, Cihad’ın erkek kardeşi Mücahid’in, Kerstin’in teyzesi ile cinsel ilişkisi olduğu anlaşılır. (Bu ilişki,
Çehov’un Silahı olarak adlandırılan teyzenin bildiklerinden Mücahid’e sözetmesini sağlayacaktır).
Neo-Naziler veya Dazlaklara Dair
Roman, asıl-hikaye-ekseninde, Dr. Vonalı’nın, Cihad’ın anlattıklarından yola çıkarak bu sırlarla dolu olayı aydınlatmaya çalışmasından meydana gelir. İlk konuşmalarında sıklıkla Cihad’ın ağzından ‘Bir Alman’ı öldürdüm’ cümlesi duyulur. Roman sonuna kadar Vonalı, neo-Nazilerin, zihinsel ve fiziki yapılarını ortaya koyacak derin ve tehlikeli bir ilişkiye girer.
Bilimsel Araştırma Kılıflı Ceza Adaleti Mücadelesi
Dr. Vonalı, Cihad’ın davasını aydınlatmak için alışılmışın dışında bir yol seçmeye karar verir. Soruşturmasının alışılmışın dışında olmasının nedeni, bu soruşturmayı bir “bilimsel araştırma” kılıfında yürütmek istemesi olacaktır. Başta kendisi de tam olarak bilememektedir bu işe neden atıldığını. Bir yandan çalıştığı “Merkez”in “bunaltı verecek kadar soyut-objektif-bilimsel” dünyasından küçük hikayeleri, bir yandan da “Cihad’ın somut mücadelesini” izleriz biz de.
Ren Nehri'nden Çıkan Ceset
Cihad’ın tüm anlattıklarından, özellikle nehirden çıkan cesedin Cihad’ın tarif ettiği şekline tamamen uymayan şekilde öldürülmüş olmasından, Kerstin’in eski çetesiyle sürdürdüğü ilişkinin boyutlarından, Cihad’ı mahkum eden yargılama dosyasından belirlediği bazı eksikliklerden yola çıkarak, “Ondörtler”in bu suçta parmağı olabileceği kanısına varan Vonalı, öncelikle çetenin hapiste bulunan beş üyesine ulaşmayı ve onların “profillerini” çıkarmayı isteyecektir.
Edebiyat Öğrencisi Klaus ve Ajan Provokatör Köllisch: Hikayenin Tılsımlı Karakterleri
Cihad’ın anlattığı beş yıl önceki olaylar sırasında “Ondörtler” lakaplı neo-nazi çetesine mensup beş kişi çok tehlikeli suçlar işlemiş olarak hapishanede bulunmaktadır. Vonalı, onların “profillerini” anket yoluyla çıkarmayı isteyecek, bu anketleri sözlü olarak yürütmek için de yardımcı “araştırmacı” bulmaya karar verecek, başvuran öğrenciler arasından edebiyat fakültesinde okuyan ve Oscar Wilde üzerine bitirme tezi yazan Klaus Stuhlmann adlı bir öğrenciyi seçecektir. Klaus, dazlak-sahrasını oldukça iyi tanıyan bir eşcinseldir ve vakit kaybetmeden Vonalı’ya, Köllisch adlı eski bir ajan-provokatörü (V-Mann) tanıştırır. Zaman zaman Anayasayı Koruma Dairesi için çalışan eski-mahkum, yeni kışkırtıcı ajan Köllisch de aşırı sağcı yayınları mahsus satan bir kitapçı ve videotek işletmektedir, dazlak-sahrasını çok iyi tanımaktadır ve paraya ihtiyacı vardır. Para karşılığında Vonalı’ya “bilimsel araştırmasında” destek olma sözü verir.
"Cinayet Nasıl İşlenir" Kitabı
Köllisch'in Vonalı’ya verdiği ilk önemli destek, “Ondörtler” elebaşısı Horst ile yaptığı mülakat olacaktır. “Hit Man” adlı Amerikan menşeili bir kitaptan yararlanarak bir yabancıyı öldürmüş olan Horst, son derece tehlikeli bir suçludur ve mülakat sorularına verdiği yanıtlar Vonalı’nın soruşturma planlarına yön verir.
Ondörtler Çetesi
Vonalı, Klaus’a ve Köllisch’e bilimsel araştırma yürüttüğü yalanını söylemiştir başlangıçta, ancak üçünün elele verip yürüttükleri “bilimsel” (!) araştırma ilerledikçe Köllisch, bunun “Ondörtler” adlı çetenin eski üyesi Kerstin’in öldürülmesiyle ilgili olduğunu anlar. Köllisch, Cihad’ın olayını zaten bilmektedir. Durumu anladıktan sonra bu “soruşturmadan” çekilmek istese de Vonalı onu devam etmeye ikna etmeyi başaracaktır.
Dazlakların Ondört Kelimelik O Meşhur Cümlesi
Roman boyunca, Cihad’ın kurtuluşunun anahtarı olabilecek emarelerin elde edilişini izleriz: Kerstin’in öldürüldüğü gece olayların tek tanığı olan Frau Fahl adlı bir komşu-kadının bir otomobil kazasına kurban gitmiş olması, kendisine çarpan otomobili kimin kullandığının bulunamamış olması... Vonalı’nın “bilimsel araştırma” kılıfıyla yürüttüğü anket ve gözlemler sonunda “Ondörtler” mensubu dazlakların kollarında bir dizi şifreli sayılar içeren dövmeler bulunması, bu dövmelerin, çete üyelerinin ceza kanunuyla oynadıkları bir “oyuna işaret etmeleri... oyunda kendisine “varlık” kelimesi düşen Tina adlı dazlak kızın kaybolmuş olması ve tüm aramalarına rağmen bulunamaması... Cihad’ın Kerstin’i öldürmek için kullandığı bıçağın bulunmasına rağmen, Cihad mahkum olduktan sonra soruşturmayı yürüten Savcılığa ikinci bir bıçağın daha gönderilmiş olduğunun anlaşılması... gibi emarelerdir bunlar. Bu emarelerin üstüne giden Vonalı-Köllisch-Klaus üçlüsü, Amerikan menşeili “Biz kendimizi, bizim/beyaz insanlarımızın varlığını ve beyaz çocuklarımızın geleceğini tamamen garantiye almak zorunda hissederiz...” cümlesinden çıkan “ölümcül oyunun” Kerstin’in öldürülmesiyle bağlantısını çözmeye çalışacaklar ve çabalarının sonunda Tina’nın kaybolmasının, Kerstin cinayeti ile ilgisini bulacaklardır. Oyun, ondört kişiden oluşan çetenin “Biz kendimizi, bizim/beyaz insanlarımızın varlığını ve beyaz çocuklarımızın geleceğini tamamen garantiye almak zorunda hissederiz...” cümlesindeki her kelimeyi paylaşarak kelimelerin karşılık geldiği suçu işlemeleri üzerinedir. Kendisine “adam öldürme” suçu isabet eden Carsten adlı dazlak, bu suçu işlemekten korkmuş ve suçunu uyuşturucu karşılığında bağımlı Tina ile değiştirmiş görünmektedir. Ama Vonalı, Köllisch ve Klaus; Tina’nın öldürmesi gereken kimsenin Cihad olup olmadığını belirleyememişlerdir. Yine, 9 Kasım 1999 gecesi evine gelen çarşaflı kimseyi meşru savunma halinde öldüren Cihad’ın öldürdüğü kimsenin Tina olup olmadığını da kesin olarak belirleyememişlerdir. Cihad, Tina’yı öldürmüş ise Ren’den neden Kerstin’in cesedi çıkmıştır? Yoksa Cihad, Tina’yı öldürdükten ve Ren’e attıktan sonra birileri de Kerstin’i öldürmüş ve nehirdeki Tina’nın cesedini Kerstin’inki ile mi değiştirmişlerdir? Olaylar sırasında beş üyesi hapiste bulunan “Ondörtler”den tam olarak kaçı bu işin içindedir? Hapiste olmayanlar, hapisteki elebaşı Horst’un talimatları ile mi hareket etmişlerdir? Alman Milliyetçi Partisi üyesi Renate Wegener’in çetedeki rolü nedir? Çetenin, kin ve nefret propagandası yapan ve zaten soykırım inkarı ile halkları kine teşvik etme (“Volksverhetzung”) suçundan mahkum olan “beyni” midir?
En Önemli Tanık Neden Ölmüş?
Cihad’ın yargılandığı sırada otomobil kazasına kurban giden tanık-Frau Fahl’le ilgili olarak, yine beş yıl önce yapılan soruşturmayı değerlendiren Vonalı, “Ondörtler”-üyesi Steffen adlı dazlağın, Frau Fahl’in ölümüyle, Cihad’ın yargılanması arasındaki dönemde kemik iliği nakli yaptırdığını tespit eder (Steffen, kemik iliğini bir zenci donörden almış ve bunu çetesinden saklamıştır). Belki de Steffen’ın Frau Fahl’e çarptığı otmobilde bıraktığı sümüklü mendilin kendi kanıyla uyuşmaması bu nedenledir. Zaten otomobil de Doğu Alman üvey kardeşine aittir. Beş yıl önce soruşturmaları yürüten polis, Steffen’ın kemik iliği nakli yaptırdığını bilmediği için Steffen’ı şüpheli listesinden çıkarmıştır. Ama şimdi Vonalı, bu durumu tespit etmiş ve “Ondörtler”in Kerstin’in öldürüldüğü geceye ilişkin görgü ve bilgisi olan Fahl’in öldürülmesinde parmağı olduğunu düşünmüştür. Bu düşüncesinin ardından gittikten sonra elde ettiği bilgiler, Cihad’ın davasının yeniden görülmesini sağlayacaktır.
İnsan Bedeninden Yapılan Elmas
Köllisch, kendi araştırmaları sırasında kimi “Ondörtler” üyesinin evlerine de girer. Christian adlı bir dazlağın evinde bulduğu elmas yüzüğün GIA numarasını almıştır. Vonalı, Antwerp’e yaptığı bir ziyaret sırasında, dazlak çetesi mensubu Christian’ın evinde buldukları elmas yüzüğün GIA numarasından, yüzüğün Tina’nın cesedine ait olduğunu öğrenir. Tina’nın cesedinin; kremasyona tabi tutulan cesetlerden elmas yapan Amerikan menşeili “Forever Life” adlı bir şirket tarafından elmas yüzüğe çevrildiğini öğrenirler.
Yargılama Yeniden Başlıyor
Araştırmalar ilerledikçe varılan tüm bu sonuçlar, Cihad’ın yeniden yargılanma “imkanı” bulmasını sağlar. Yeniden yargılama başladığında Cihad hala kaçaktır. Kendisini “İstanbul”da hapiste göstermiştir. Ama sonunda kurtuluş umudu olduğuna inanarak ortaya çıkacak ve teslim olacaktır.
Yeniden yargılama sırasında, eldeki deliller, özellikle iki bıçak üzerindeki kanlar yeniden incelenir, hatta bu incelemeler sırasında Kerstin’in mezarı açılır ve duruşmalar sürerken, Kerstin’in teyzesinin, “Ondörtler”le hala görüştüğü ve Kerstin öldürüldükten sonra Kanada’ya kaçan çetenin bir başka üyesi Jens’in verdiği bir bellek kartını, Kerstin’in mezarına gömdüğü anlaşılır. Bellek kartında, olay gecesinin kayıtları vardır. Cihad’ın beş yıl önceki avukatından çok daha mahir olan yeni avukatı Dr. Schulz, tüm delilleri mahkemeye etkili bir şekilde sunmayı başaracaktır. Cihad’ın yeniden yargılanmasına başlanmasıyla, “Ondörtler” de yeniden yargılanmaya başlar. Zaten, kollarındaki dövmeler, eskiden ayrı ayrı işledikleri sanılan suçları bir örgüt çatısı altında işlediklerine işaret etmiştir. Bu örgütlü suçun, Cihad’ın öldürülmesi amacıyla olup olmadığının ve dövmelerle anlatılan suç oyununun Kerstin’in öldürülmesiyle bir ilgisinin olup olmadığının araştırılması gerekecektir. Böylece hem Cihad’ın hem de “Ondörtler”in yeniden yargılandığı bir yargılama sahnesi başlar.
Beş Yıl Önceki Yargılamanın Eksiklikleri
Nehirden çıkarılan ceset üzerindeki darbeler, Cihad’ın 9 Kasım 1999 tarihinde gece yarısı Ren’e attığı cesetteki bıçak darbelerinden kısmen farklıdır. Beş yıl önceki yargılamada, Cihad, “ceset suya gömülsün diye” akciğer üzerinde fazladan delik açtığını söylemiş ama bulunan cesette öyle bir yara bulunmadığı için Mahkeme Cihad’a inanmamıştır. Aslında ilk yargılamalar sırasında, Cihad’ın neden böyle bir iddiada bulunduğu da anlaşılamamıştır. Ama şimdiki yeni-yargılamada, diğer delil ve işaretlerle birlikte daha incelikli olarak değerlendirilmesi gereken bir bulgu olmuştur. Bu durumda Kertsin’i öldüren Cihad değil, farklı bir kişi ya da kişilerdir.
Tina'nın Varoluşsal Oyunu
Tina, oyunda kendisine düşen suçu, Cihad üzerinde işlemek istemiş ama başaramayıp Cihad tarafından öldürülmüş, Neo-Naziler de bunu görünce, Kerstin’i öldürüp o gece Cihad’ı Ren Nehri’ne kadar takip ederek onun nehre attığı Tina’nın cesedini Kerstin’le değiştirmişlerdir. Vonalı, Köllisch, Klaus-üçlüsünün “kurduğu” gerçek budur.Peki onların kurduğu gerçek, doğru mudur? Biz okuyucular nasıl bir gerçek kurardık acaba tüm anlatılanlardan, yaşananlardan sonra? Kitap, sanki "açık dokulu" bir polisiye. Pek çok ihtimale açık olarak bırakılmış gibi. Sanki, okuyucusunu da kendi kurduğu gerçekle başbaşa bırakmak ister gibi.

İ K İ N C İ D Ü Z L E M
Sally Perel'in Hayatta Kalışına Dair

Esrarengiz bir cinayetin peşinde akan roman, ilk sayfalarından itibaren çeşitli duraklar değiştirerek, kriminolog Aşkın’ın bilimsel ve özel yaşamına ilişkin paralel hikayeleri de barındırır.
Bu çerçevede, Vonalı’nın “Merkez”deki bilimsel etkinlikleri, meslektaşı Monika ile yürüttüğü dialoglar ve kendisini “Hitler Genci” olarak tanıtması sayesinde hayatta kalmış olan meşhur Sally Perel’in “Merkez”i ziyareti dikkate değer bir motiftir. Vonalı, içki içmeyi sevmektedir. Yarı-sarhoş olarak katıldığı Perel-konferansında, Perel’e “Sizin hayatta kalabilmeniz beni rahatsız ediyor, bayım” diye çıkışmış, bu çıkışı, Badische Zeitung’da, Baden Gazetesi’nde haber olmuştur.
Yeni Ev, Yeni Aşk
Vonalı’nın alkolü kötüye kullanan kuzeni Şila’yla şiddetli iniş-çıkışlarla dolu beraberliği ve geçmiş hatıralarla yüklü anlatıları, Vonalı’nın yeni bir “yazar kesimi” çatıkatına taşınması ile biraz sakinleşir.
Bu durakların şüphesiz en önemlisi inançlı bir Amerikan-Yahudisi olan yaşlı Prof. Goldmann’ın Vonalı’ya duyduğu büyük kapılışın/aşkın hikayesidir. Vonalı da aynı aşkı hisseder ama ne Goldmann ne Vonalı, kimlikler, yaşlar, cinsiyetler, felsefi inançlar ve herşeyden önemlisi karakterler üstü sevemeyecek kadar kendilerine ve kendi yaşamsal ereklerine dönüktür.
Yaşlı ve Egzantrik Yahudi Aşık
Harvard’da profesör olan Goldmann, Vonalı’dan otuz yaş büyüktür. Ceza hukuku alanında çok tanınmış bir isimdir. Paralel olarak, yüksek-profilli davaları, özellikle azınlıklara karşı işlenen suçlarda yapılan yargılamaları izleyip kitaplar yazmaktadır. İki evliliği ve sayısız kadınla yaşadığı aşk ilişkileri yüzünden “womanizer” olarak yaftalanmıştır. İlk evliliğinden olan iki kızı ve iki torunu vardır.
Otuz yaşındaki Vonalı, onu ilk anda cezbedecek, Goldmann’ın Vonalı’nın bedenine duyduğu hayranlık, ruhunu tanımasından sonra daha da artacaktır.
Polisiye İle Yarışan Aşk Hikayesi
İkisinin tanışması, La Haye’de (Eski-Yugoslavya’da işlenen insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili olarak) düzenlenen bir konferans sırasında olur. Bu konferansa gitmeden önce Vonalı, Cihad’la henüz tanışmıştır. Konferansta, Goldmann’la da tanışacak ve romanın başlangıcında ortaya konulan bu iki “tanışıklık”; aşk hikayesi ile yarışan bir polisiye ya da polisiye ile yarışan bir aşk hikayesi sunacaktır. Vonalı’yı uzun süredir “Merkez”den tanıyan ama onunla henüz tanışmamış olan Goldmann, La Haye’deki karşılaşmadan sonra “Merkez”e gelecek ve ikisi -birbirlerine karşı hissettikleri- çekimin kollarına bırakacaklardır kendilerini.
Bir Başka "Sen"in Ardına Düşmek veya Davud'un Yıldızı
Vonalı’yla birlikte oldukları gece kendisine “kapını çalan bir katile yardım eder misin” sorusunu soran Vonalı’ya, inançta içsel bir beklenti, bir başka “sen”in izini sürme ereği olduğunu söylecek, kendisinin Amerika’ya inancının “kitabının çok satması ile ilgili olduğunu” ama İsrail’e inancının “Davud’un Yıldızı’na, yani kitabın içine ne yazacağı ile ilgili olduğunu” söyleyecek ve “o katile inan” diyecektir. Sorusunu “teorik” bir soru olarak gösteren Vonalı, Goldmann’a Cihad’dan hiç bahsetmemeyi yeğleyecek ama Goldmann’ın bunu öğrendiği an, büyük aşklarına karşın aşamadıkları türlü çatışmalarını ayrılışla sonlandıran bir “im” olacaktır.
Kimliklerimizden Başka Kimiz?
Goldmann, roman boyunca sık sık seyahat eder. Kâh bu ülkede, kâh şu ülkededir. Zaman zaman da Vonalı ile birliktedirler bu seyahatlerde. Her karşılaşmalarında, kendilerini birarada tutacak bir “senaryo” arayışı içindedirler. Ama Goldmann’ın büyük hayat özlemi, ben-merkezciliği, şan ve şöhret arzusu, uçan profesörlüğü Vonalı’da soru işaretleri uyandıracak; Goldmann da, bağımsızlığını korumaya çalışan Vonalı’yı tam olarak fethememenin sıkıntısını yaşayacaktır. Vonalı ketum ve uzaktır. Bir türlü Goldmann’a güvenememektedir. Goldmann da bir türlü anlatamaktadır Vonalı’ya “yahudi olmaktan başka kim” olduğunu.
İmkansız Aşk veya Yaş, Din, Dil, Cinsiyet, Milliyet ve İnançlar Üstü Sevmek
Bu bölümlerde Vonalı ile Goldmann’ın mektuplaşmalarını okuruz. Biraraya gelip seyahat etmelerini, bu seyahatlerde Goldmann’ın kişiliğine ışık tutan olayları ve Goldmann’la Vonalı’nın yaşadıkları kişilik çatışmalarını okuruz. Bu çatışmaların zirveye ulaştığı nokta, bir gece ikisi birlikte yemek yerlerken meydana gelmiştir. Goldmann, Vonalı’ya “beni neden seviyorsun” diye sormuş ve Vonalı bıkkınlık içinde “beni tamamlıyorsun” diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Goldmann, Vonalı’ya göre cinsiyetçi bir alay içeren yorum yapmış ve bu yoruma sinirlenen Vonalı, adama kırmızı beresiyle vurmuş, Goldmann kalkıp oteline gitmiş ve onu otelinde bulup özür dilemek isteyen Vonalı’ya karşı otel müdüründen ısrarla polis çağırmasını istemiştir. Birkaç gün sonra da özür dilemek için Vonalı’yı aramıştır. İkisi barışırlar ama fırtınayı haber veren sert rüzgâr çoktan esmiştir.
Narzis ve Goldmund
Çatışmanın ikinci zirve noktası, Goldmann’ın Vonalı’nın elinden “hikayesi” ni “çalmaya” çalışmasıdır. Vonalı’yı takip eden bir gazeteci Goldmann’ı bulur ve Cihad’ın yeni davası ile ilgili makale dizisi yazmasını ister, Goldmann da -büyük davalarda gözlemciliğe düşkün tavrı içinde- hemen olumlu yanıt verir. Cihad’ın kurtuluş mücadelesinin kamuoyu ile paylaşılmasını istemeyen Vonalı, Goldmann’la büyük bir tartışmaya girer. Vonalı’ya göre kamuoyu bir gayya kuyusudur. Adalet aranırken çıkılacak bir düzlem değildir. Goldmann ise, hep tartıştıkları Eski Ahid’deki “Purim” ayetinden örnek vererek, kamuoyunun “Haman’a karşı çıngırak çalma” imkanı verdiğinde ısrar eder. Tartışmaları sırasında Goldmann’ın, Vonalı’ya haber vermeden, Vonalı’nın eski mahkumiyeti hakkında da makaleler yazdığı anlaşılır. Buna çok hiddetlenen Vonalı, “hikayesini” Goldmann’dan korumaya çalışacaktır. Artık Cihad davası ile ilgili yüksek-profilli bir kitap yazmak isteyen bilim adamı Goldmann ile Cihad’ı kurtarmaya çalışan eski-mahkum Vonalı’nın çatışması vardır.
Kimlik ve Kişilik
Bu aşkı romanda önemli kılan ve özellikle Cihad’ın kurtuluş hikayesine bağlayan ise, Goldmann’ın ısrarla Vonali’ye Yahudiliğin inanç defterinden satırlar okumasıdır. Goldmann’ın babası ve bir amcası, yirminci yüzyıl başlarında Macaristan’dan Amerika’ya göç etmişler, ancak ardlarında bir kardeşlerini bırakmışlardır. Büyük Depresyon yüzünden içine düştüğü sıkıntılar ve kendi hayat mücadelesi içinde olan Goldmann’ın babası, Macaristan’da kalan amcasına yardım edememiş, amca Auschwitz kurbanı olmuştur. İki amcasından biri Holocaust kurbanı olan Goldmann; Yahudiliğini, kimliğinin ana çatısı olarak sunmaya özen göstermektedir. Vonalı ise, Goldmann’ın bunu, Macaristan’dan Amerika’ya gelmek için yardım isteyen kardeşinin bu çağrısını geri çeviren dayakçı-babasını aklamak ve kendi “narzisizmini” tatmin etmek amacıyla yaptığını düşünecektir. Soykırımı, kimliğinin temel bir dayanağı yapan Goldmann, Yahudilik inancına ait ritüeller, kavramlar hakkında anlatılar sunarken, Yahudiliğinden sıyrıldığı anda oldukça çıplak ve ben-merkezci kalacak kimliğini sanki Dr. Vonalı’dan, aslında herkesten saklama derdine düşmüştür.

Ö T E K İ K A R A K T E R L E R

Romanda öteki hikayeleriyle, öteki karakterler ve tipler de var. Schopenhauer ruhlu Şila, objektif-bilimsel ve bugünkü genç araştırmacı kuşağın temsilcisi (belki de Yeni-Kantçı) Monika, herşeyden önce “Ondörtler”. “Ondörtler”in hepsi birden tek bir karakter gibi gösterilmiş. Bir iki liderinin önderliğinde, topluma ve devlete meydan okurken, kendi zor yaşamlarından kesitler sunuyorlar. İçlerinde bir “politikacı” var. Renate Wegener, bir kadın ve politikacı olarak, şiddet düzlemine göbek kordonuyla bağlı siyasallığı simgeliyor bir anlamda. Aşkın’ın en çok korkutan “Ondörtler” değil, “Renate”nin, diğer hepsinden daha fazla “sivil” görünümlü olması.
Aşkın’ın, “Cihad”ın hikayesini; Şila’dan ve Goldmann’dan saklaması, “yazılmakta olan roman” fikrini destekleyici diğer kurgusal unsurlar olarak seçilmiş gibi.

GİZLİ DÜZLEM
Kurmacasal Kurmaca - Kurmacasal Gerçek - Gerçeksel Gerçek

Yazarın, kitap kapağının arkasında yazılı yaşam öyküsünün çerçevesinin; kahramanı Aşkın’ın yaşam çerçevesine benzediği inkâr edilemez. Yazar bir ceza hukukçusu, kahramanı Aşkın bir kriminolog. Yazar, Türkiye’den Almanya’ya gitmiş, Aşkın da aynı durumda. Yaşadıkları kentler de aynı: Köln ve Freiburg. Hatta yazarın kin ve nefret suçları çalışmasının, Aşkın’ın “göçmenler ve suç” çalışmalarıyla tematik ilintisi bile var. Yazarın Aşkın’ın içindeki ya da Aşkın’ın yazarın içindeki “yoğunluğunu” ve “oranını” biz okuyucular tam olarak bilemiyoruz. Şüphesiz, yaşam çerçeveleri benzese dahi, bu benzelik salt, maddi çizgiler boyutunda olabilir. Bu durum, okuyucular için ayın, kendi aydınlık ve karanlık yüzüyle ilişkisi gibi bir şey. O zaman şu soru akla geliyor: Acaba iç kapaktaki ayrıntılı yaşam öyküsü, kasten böyle ayrıntılı verilerek ve Aşkın’a da kasten benzer bir yaşam çerçevesi çizilerek okuyucunun Aşkın'ın kim olduğunu ve bu hikaye ile ne yapmak istediğini merak etmesi mi istenmiş? Kitabın olağanüstü polisiye düzlemi, onun otobiyografik bir roman olarak okunmasını engelliyor ama hem yazarın, hem de Aşkın’ın, polisiye dışındaki yaşamlarının dış çerçevesini benzemesi durumu, bir yönüyle, yazılmakta olan bir “polisiye” düşüncesini de destekliyor. Aşkın, suçsuz bir mahkuma yardım etmek isteyen eski mahkum biri mi? Bir bilimsel araştırmacı mı? Cihad'ın polisiyesini çözmeye uğraşan bir dedektif mi yoksa bu romanın yazarı ya da yazarı, hem kurgusal gerçeklikte hem de gerçek-gerçeklikte temsil eden yarı-kurgusal bir karakter mi? Yani, roman kendine, yazarına ve polisiye-katmanının yazılış sürecine, hatta romanın yazılmasında etkili olan durum ve koşullara mı gönderme yapıyor? Bir yorumcunun belirttiği gibi "...suya bir taş atılmış. O, bu kitabın hikayesi. Sonra oradan çıkan daireler bizi başka düzlemlere taşıyor. Hangi kısmı kurmacasal-gerçek, hangi kısmı kurmacasal-kurmaca?" Belki de yazarın, kendi dışsal yaşam çevresini, düşşellikte, hatta karabasansallıkta yeniden kurguladığı bir hikaye bu. Belki de tamamen kurmaca. Dışsal benzerlikler dahi, belki tamamen, belki büyük ölçüde kurmaca. Her durumda, hem kendine hem de yazarına kasten gönderme yaptığı tartışılmaz gibi.
Gizli Gizli Yazılmakta Olan Kitap
Romandaki anlatıcı Aşkın eski bir mahkum ve suçsuz olduğu halde cezalandırılmış. Bir okuyucuya göre, Aşkın Cihad'a, belki kendisi gibi suçsuz yere mahkum olduğu için yardım etmek istiyor. Öte yandan bu yardımın çerçevesini, bilimsel araştırma gibi çizerek, kurmacasal gerçeklikteki dış dünyayı yanıltıyor. Aşkın’ın kendisine gizli bir ajanı asıl yardımcı olarak seçmesi, romandaki üst, yani polisiye yapının, altta olan biten yazım hikayesini gizlemesine, örtmesine bir alegori gibi. Kışkırtıcı ajan Köllisch, eski masallardaki kahramanlara yardımcı olan tılsımlı bir eşyanın ya da olağanüstü güçleri olan yardımcı insanların bir sembolü gibi. Fikirsel yapısı sinik bir karakter ama davranışlarının çok etkili olduğunu gözlemliyoruz.
Re-Membering Oscar Wilde
Okuyuculardan gelen bir başka yoruma göre, Aşkın'ın kendisine yardımcı olarak bir edebiyat öğrencisini seçmesi, sanki kurmacasal gerçek olan Aşkın'la kısmen gerçek olan yazar olan Aşkın arasındaki gidiş gelişe aracı olacak bir işaret. Üstelik, bu öğrenci Oscar Wilde üzerine uzman. Oscar Wilde da kimliği yüzünden mahkum olmuş bir yazar. Romanın son sayfalarında, bu edebiyat öğrencisinin, Oscar Wilde’ın mezarındaki sanatsal bir “yeniden-organlama” töreninden bahsettiğini okuyoruz. Re-membering aynı zamanda hatırlamak anlamına da geliyor. Bu çerçevede sanki, edebiyatla yaratılan kurgusal gerçeklik yoluyla yeniden-hatırlanan, hatta yeniden-organlanan gerçek hatıraların varlığı olabileceğine işaret edilmiş olabilir.
Hukukun Dili - Edebiyatın Dili
Bir okuyucu, "birinci tekil şahsın dilinin, çok romantik ve şiirsel olması, bu masalsı anlatının, hukukun ve polisiyenin realist yapısıyla karşılaşmasına imkan sağlıyor. Yani hukukun sınır-çiziciliği ile edebiyatın düşselliği ve sınır-aşıcılığı karşılaşıyor. diyor. Gerçekten Aşkın da sık sık, edebiyat oyunlarına atıf yaparak, (Aşkın’ın, planı ve diyalogları gözden geçirmesi lazım geldiğini söylediği bölüm, Köllisch’in Çehov’un Silahı, Mc Guffin göndermeleri; romanın sonunda Cihad’ın, tüm diyalog kayıtlarını Aşkın’a vermesi, edebiyatçı Klaus’la bir olup Aşkın’la yaptıkları konuşmaları kaydetmiş olduğu gerçeği; yazılmakta olan bir kitaba yapılan tüm diğer imalar, sanki bu hikayenin yazılmakta olan bir polisiye olduğunu ima etmiş.